Hayatımızın en hızlı verilen tatil kararına hoşgeldiniz. Cumartesi arkadaşlarımız teklif etti, pazar “tamam geliyoruz” dedik, pazartesi arabanın turing ve vize işlemleri halledildi, otel bulundu, salı yola çıktık 🙂 Thassos yolcusu kalmasın.
Bu yaz Fransa sonrası (hala okumayan varsa linkler burada ve burada )bir Yunanistan yaparız diyorduk biz de ama işlerin yoğunluğundan bir türlü fırsat olmamıştı. Bayram öncesinde arkadaşlarımız teklif edince direk programa dahil olduk. Bol yeme içmeli bol deniz güneş dinlenmece bir tatil hayal ettik 3 gece 4 gün, aynen de öyle oldu.
Araba vizesi neredeyse yarım günde halledilebilen bir detay. Turing ve Otomobil Kurumu’ ndan alabiliyorsunuz gerekli evrakları teslim ederek. Böyle hızlı tatilin tek dezavantajı otel oluyor. Beraber yola çıktığımız arkadaşlarımız da son dakika karar verdiğinden onların da rezervasyonu yoktu. 4 kişi bitmeyen bir telefon trafiğiyle aradığımız çookk fazla otelden “doluyuz” yanıtını alınca elimizde kalan tek seçenek Villa Vera Lili’ den yana kullandık tercihimizi. Burası bir apart oteldi ancak çevre, banyo, yatak temizliği çok tatmin ediciydi. Genel itibariyle temiz bir apart.
Gelelim yollara. Sabah saat 6 sularında yola koyulduk. Hedefimiz kahvaltıyı Yunanistan’ da yapmaktı ama ufak bir detayı atlamışız. Biz yola 29 ağustosta çıktığımız için ağustosun sonu malum gümrüklerde uzuuunn gurbetçi kuyrukları oluyor. Maalesef biz de ona yakalandık. Kahvaltı değil ama öğle yemeğini Yunan sınırları içinde alabildik. 3 sene önceki Alexandropolis yazımı hatırlarsanız anlata anlata bitiremediğim bir Aya Yorgi restaurant vardı. Hazır yolumuzun üstü diye açılışı burayla yapmak istedik. 4 saatlik araç kuyruğu yorgunluğu masa donatılmaya başlandığı anda kayboldu. Zaten ne kadar her giden 10-15 kişiye kişiye referans oluyorsa artık, bu kez restaurant silme Türk doluydu. Zaten hele ki sınıra yakınsanız Yunanistan tatilinizde pek de öyle yurtdışında olduğunuzu hissetmiyorsunuz. Türkçe menüler, Türkçe konuşan insanlar, garsonlar ve hatta feribot görevlileri 🙂
Aya Yorgi’ nin nefis ortamından sonra Keramoti’ ye doğru yola çıktık. Fazla uzun bir mesafe değil, maksimum 40dakikalık bir yolla bu balıkçı kasabasına varıyorsunuz. Elbette Thassos’ a gidecek feribota binmek için. Yakın görünse de feribotla adaya varışımız 30-35 dakika civarında sürüyor.
Günlük güneşlik olan hava akşamüstü saatlerinde biraz bulutlanmaya başladı. Hatta feribotta iyiden iyiye üşüdük ve ertesi gün için denize girişimizi etkilemeyeceğini umarak otelimize yol aldık. Ada büyük ama Keramoti’ den kalkan feribot Limenas’ a yanaştığından otelimiz iskeleye arabayla 3-4 dakikalık mesafedeydi. 2 sokak üstü de diyebiliriz. Otele yerleşip ufak bir moladan sonra kendimizi Limenas’ ın merkezine atıyoruz. Şehrin ana caddesinde irili ufaklı mağazalar ve küçük cafeler var. Tamamen tesadüfi olarak Masabuka diye bir köfteciye denk geliyoruz. Kalabalığı görüp cesaretlenerek denemeye karar veriyoruz. “Türkiye dışında köfteyi bu kadar lezzetli nerde yersin?” deseler cevabım Yunanistan olmazdı elbet. Ama lezzeti çok çok iyi. Kesinlikle kişisel tabak vs yok, her şey ortaya servis. Yanında olmazsa olmaz cacikiyle geliyor, peynir dolgulu biber krokete de şans verin, oldukça lezzetliydi. Hatta birkaç ay içinde Beşiktaş’ a bir şube açacaklarını söylediler ama son durum nedir bilemiyorum.
Sabah yine merkezde hafif bir kahvaltının ardından iskeleden aldığımız Thassos beachleri haritasına göre bir keşfe çıkıyoruz. İlk durak Karnagio beach. Burayı yarımada şeklinde düşünün, öyle ki bir tarafı kumsal diğer tarafı kayalıklar üzerindeki cafesinden manzara keyfi yapabileceğiniz bir bölüm. Aşırı büyük ve kalabalık da değil, sadece koyda kalmadığı için biraz esiyordu. Geri dönmek üzere aklımıza yazıp adayı çepeçevre dönmeye karar veriyoruz. Bir dipnot, Karnagio’ nun kayalıklar kısmında kalan bölümü nefis günbatımıyla ünlüymüş. Akşamüstü uzosuna buraya gelinebilir, notlar alınsın 😉
Adayı turlamak detaylı gezilemese de genel görünümü hakkında fikir verdiği için keyifli. Bir yere tıkanıp kalınca gezdiğini de tam anlamıyorsun, benim için öyle en azından.
Yol üzerinde methedilen beachlerden Aliki’ de ilk deniz molamızı veriyoruz. Burası tam bir koyda kaldığı için durgun ve ılık bir denize sahip, gerçi o gün ben biraz ürpermedim değil. Sıra sıra çok fazla cafe olduğu için herhangi birine geçebilirsiniz. Sahil şeridi ince uzun olduğundan şezlong alanı dar. Deniz kıyısı yer yer taşlık olduğundan deniz ayakkabısı bulundurmanız yerinde olabilir. Yoksa da denizkestanelerine denk gelebileceğiniz için dikkatli olmakta fayda var. Gözümüze kestirdiğimiz cafelerden birinde deniz mahsülü ağırlıklı keyifli bir öğlen yemeği yiyip buradan ayrılıyoruz. Zira ful deniz güneş kum yapılabilecek ferah bir beach değil.
Bu arada adada güneşte kurutulmuş ahtapot epey meşhur. Ama haliyle kuruyup sertleştiği için normal bir ahtapotun verdiği lezzeti alamadık, yine de bir kez deneyin yerel lezzet olduğu için.
Önemli bir parantez daha açayım. Thassos’ un balları ünlü olunca arıları da yılın belli zamanlarında adayı istila ediyor. Eylül ayında bu istila başlıyormuş, o yüzden bizim arkadaşımız gibi arı fobiniz varsa siz iyisi mi ağustos eylüle bir çarpı atın Thassos için 🙂 zaten ideal aylar mayıs, haziran ve temmuzmuş. Adada herkes arılara son derece alışkın ve hazırlıklı. Hemen bir kapta kahve yakıp getiriyorlar, arıları uzak tutuyor. E bu kadar bol olunca arı sokma vakaları da sıklıkla görülüyor, ki ona da alışkınlar hemen kremle çıkageliyorlar.
Yolumuza dönersek bir sonraki adresimiz tabii ki Marble Beach yani Saliara. Adından da anlaşılacağı gibi mermer kaplı. Elbette doğal değil, hemen yanı başındaki mermer ocaklarından taşınan mermer taşlarıyla oluşturulmuş. Yapay da olsa tertemiz denizle birleştiğinde muhteşem bir görünüm sunuyor. Tepeden mermer ocaklarından geçerek inildiği için çokça tozlu ve dangır dungur bir yolu var. Araba mahvoluyor diyenlere aldırmayın, yavaş kullanıp dikkatli gittiğiniz sürece sıkıntı yok, zaten beach çıkışında kar beyazına dönen arabanız için bir oto yıkama mevcut 🙂 Marble beach nefis bir plaj olsa da bu kez de yeme içme probleminden dolayı uzun saatler harcayabileceğiniz bir yer değil. Uğra, bir iki saat keyfini çıkar geri dön. Tuvaleti de uzakta, biraz orman içine doğru yürümeniz gerekiyor.
Biz uğradığımızda epey dalgalı haline denk geldik. Ben dalgalı denizi sevsem de Maldivler’i andıran rengiyle sakin halini de görmek müthiş olurdu. Uzaktan deniz fazla dalgalı gibi görünmüyor ama Side gibi kıyıda büyüyor. Ara ara omzuma yaklaşan dalgalar vardı. Her haliyle görmeye değecek bir beach, mutlaka birkaç saatinizi ayırmanızı tavsiye ederim.
Bu akşamı şirin bir köy olan Panagia’ da geçirmeye karar veriyoruz. Sevimliliği mimarisinin ilk günkü haliyle korunuyor oluşu ve pek restorasyon geçirmemiş olmasından kaynaklanıyor. Dev bir çınarın karşıladığı meydan tavernalar var. Özellikle oğlak etiyle ünlü bu köye gelip et yememek olmaz. Ben oğlağa pek cesaret edemedim ama kuzu eti gayet başarılıydı. Tabaklar fazla büyük değil gibi görünüyor ama boş kalmamacasına doldurdukları için fazla bile gelebiliyor. Buraya biraz erken gelmekte fayda var zira her yer dolu. Oturacak masa bulmakta zorlanabiliyorsunuz. Bu arada Yunanistan’ da yemek sonrası tatlı siparişi vermeye gerek kalmadan onlar ikram ediyor. En sevilen tatlılarından bir tabak hazırlayıp sunuyorlar.
Yemek sonrası buradaki mağazaları da turlayabilirsiniz. Çok geç saatlere kadar açık değiller, belirtmekte fayda var. Biz sonrasında kahvelerimiz ve geceyi bitirmek için tekrar merkeze döndük.
Sabah uyandığımızda bugünü tamamen deniz ve güneşe ayırmaya karar verdik. Çok dolu olduğu söylentilerinden dolayı kahvaltımızı da orada etmek üzere rotamızı La Scala Beach’ e çevirdik. Burası bizim tam anlamıyla Çeşme ve Bodrum’ dan alışkın olduğumuz beachler klasmanında. Ancak bizdeki gibi girişten itibaren her şey ücretli değil. Öncelikle giriş ücreti zaten yok. Dilerseniz cüzi ücretli şemsiye ve şezlonlardan yararlanabilir ya da locaları tercih edebilirsiniz. Siz zaten orada harcama yaptıkça verdiğiniz o ücretten düşülüyor. Biz kalabalık olduğumuzdan loca tercih ettik. Aşağıda görselini paylaştığım en büyük loca 120 € idi günlük. Sabah erkenden girip akşamüstü çıkana kadar yediğiniz içtiğinizle o tutarı bile geçebiliyorsunuz ama neticede kişibaşı makul bir ücrete gelmiş oluyor, üstelik locaya extra kira bedeli gibi bir tutar almıyorlar. Denizi de ılık ve sakin olduğundan burası özellikle çocuklular için de biçilmiş kaftan.
Son gecemizde sanki hiç yemiyormuşça “aaa bu akşamı keyifle güzel bir yerde kapatalım” moduna girdik. Aslında aklımızdan geçen herkesin çok çok önerdiği To Limani idi ama saat itibariyle biz açlık sınırında olduğumuzdan, orası da yarım saatlik bir yol gerektirdiğinden seçimimizi yine çok çok övülen bir başka restauranttan yana yaptık: Simi. Söyledikleri ve kapıda kuyrukta beklediğimiz kadar varmış. Her bir lokmasına değdi. 20 dakika kadar sıranın gelmesini bekledik ama her şey lezizdi. Kesinlikle denenmesi gerekenlerden burası da. Kabak ve patlıcan kızartmaları çok başarılı, aynı şekilde tereyağında karides, sosuyla muazzam. Kalamar ahtapot bunların lezzeti artık standart buralarda, saymıyorum bile 🙂
Yunanistan’ ın bizim kıyılardan daha çekici hale geldiği gerçeğini bir kez daha yaşıyoruz. Astronomik rakamlar ödemeden o kadar iyi yiyor içiyorsunuz ki buraya döndüğünüzde “neden” diye sorgulamadan edemiyorsunuz. Yer yer servisin çok yavaş olduğu restaurantlar olsa da genel itibariyle hizmet de iyi. O halde neden kaçmayalım ki buralara?
İşte muhteşem ekip 😉
Sahile çok yakın bir konumda böyle tarihi kalıntıların olduğu bir alan vardı. Gece gördük ve dışındaki yazıları oldukça küçük olduğundan pek ilgi gösteremedik. Hatta gezenler varsa yorum yazsa şahane olur 😉
Dönerken oradan eşe dosta alınabilecek en iyi şeylerden biri Thassos’ ta üretilen bir marka olarak Olis zeytinyağı. Nefis bir lezzeti var. Alternatif olarak bahsettiğim bol arılardan mütevellit balı ünlü, o yüzden o da hediye seçenekleri arasında yer alabilir. Giyim kuşama meraklılar için “Greek sandals” yani tamamen elde yapılan sandaletleri ünlü. Ara ara merkezde nefis takılar satan butikler var. Orijinal parçalara denk gelebilirsiniz. Artık ritüelimiz haline getirdiğimiz kızımıza kart atma işlemini de yaparak dönüş yoluna koyulduk. (PS: Çok üzgünüm ki elimize ulaşmadı, yıl 2017, 3 ayda gelmesi lazımdı tabii ki)
Dönüş için rotamızı Kavala’ ya çevirdik. Bu arada günün şanslıları biziz ki bayram başlarken, yani ülkemizde kalan son vatandaşlar da buraya akın ederken biz dönüşe geçtik. Bu gerçekten büyük avantaj oldu, gümrükten 45 dakika-1 saat gibi bir oyalanmayla çıkabildik. Konuya dönersek, Kavala sevimli bir şehir. Şehre tepeden bakan Bizans kalesini gezebilirsiniz. Şimdilerde otel olarak kullanılan İmaret, Osmanlı döneminden kalma bir eser.
Kaleye kadar arabayla çıkma imkanı var ama yollar inanılmaz dar. Yürüyerek ve gezerek vakit ayırmanız tavsiyem olur. Hele SUV türevinde bir aracınız varsa hiç niyetlenmeyin derim.
Kavala’ nın kurabiyesini anlata anlata bitiremezler ama asıl olay paskalya çöreğiymiş arkadaşlar. Nolur not alın, uyarın bilinçlendirin çevrenizi 😀 ben böyle lezzetli paskalya çöreği ömrümde yemedim. Kurabiye değil asıl çörek alın Kavala’ dan. Hatta bir hizmette daha bulunmak istiyorum. Henüz kendim tatmadım ama Kurtuluş’ taki Üstün Palmie Pastanesi’ nin de aynı lezzette yaptığını söyleyenler var, demedi demeyin.
Burada siesta saatine denk gelince ne yazık ki öğle yemeği yiyemiyoruz ve son şahane kapanışı yapmak üzere Makri’ deki Aya Yorgi’ ye rotamızı çeviriyor ve altın vuruşumuzu yapıyoruz. 3 güne sığabilecek en güzel anılarla Thassos maceramızı tamamlıyoruz. Vesile olan canımız Bayraktar ailesine bir kez daha teşekkür ediyor, nice tatiller diyor ve sizi seviyoruz. Yamas 😉
3 Yorum Var
Sibelciğim,
Güçlü kalemine sağlık, bizim için harika bir hatıra oldu :))
Sizi çok seviyoruz….
Canımmm yine yeniden tadına doyulmaz bir tatildi :** biz teşekkür ederiz
Biz de sizi çookk seviyoruz:)
Gulet kiralama işiyle uğraştığım için bir kere gitme şansım oldu fakat gezememiştim.Sizin bu yaptığınız tatili kıskanmadım desem yalan olur.Yemeklerde çok iştah açıcı görünüyordu..Sanırım bu yaz tekrar ziyaret edip yemeklerini bende tadıcam..Keyifli bir tatil olmuş sizin içinde..Çok teşekür ederim…