Bu kez bir sürpriz yapıyorum. Ev çekimi yerine bir mağaza çekimi inceleyeceksiniz bugün, üstelik de röportajıyla birlikte. Hodrey iki girişimci dostun yılların süzgecinden özenle geçirerek oluşturduğu gencecik bir marka. Erkek giyim dünyasının klasikleşmiş detaylarına kendi ince zevklerini katarak farklılık yaratmışlar. Üstelik giyimle sınırlı kalmayıp bu stili dekorasyona da yansıtınca bu yazıda hem bir mağaza nasıl dizayn edilir onun tüyolarını alacağız hem de markayı tanıyacağız.
Decoridea: Biraz sizi biraz Hodrey’ i tanıyabilir miyiz? Nasıl doğdu Hodrey?
Anıl Argun: 88 İstanbul doğumluyum. Eğitim hayatım aslında çok farklı kulvarlarda ilerledi. Sahne ve gösteri sanatları bölümünden mezun olduktan sonra Londra’ da işletme okudum. Askerlikten sonra da İstanbul’ da profesyonel iş hayatına başladım. Global bir firmada iki yıla yakın mağaza müdürlüğü deneyimim oldu. Aslında 12-13 yaşımdan itibaren hep bir yerlerde çalıştım. Bir yerden sonra hem aile işimiz olması hem sürekli evin içinde telaffuz edilen hazır giyim sektörü sonunda benim de seçtiğim alan oldu. Daha fazla ve farklı neler yaparım diye düşünürken üniversiteden arkadaşım olan İnanç ile – hatta bizim öncesinde bilmediğimiz, babalarımızın bir dönem ortaklık yaptığı- yollarımızın kesişme hikayesi var. Hodrey’ de şu an operasyon yönetiminden sorumluyum. Tabii ufak bir firma olduğumuz için zaman zaman koleksiyon anlamında ortağım İnanç’ a da asiste edebiliyorum. Dijital pazarlama ve e-ticaret konularıyla da haşır neşir olmak durumundayız.
İnanç Aytar: 88 doğumluyum. Ben de aslında küçüklüğümden beri baba mesleği olan tekstile alışkınım. 4-5 yaşımdan beri onunla gider gelirdim. Etiket yapmak gibi basit işlerle başladı. Yıllar içinde gelişti elbette ve ben nasıl farklı bir boyut kazandırabilirim diye düşünmeye başladım. Uluslararası ilişkiler okuduktan sonra 6 aylık bir Amerika maceram oldu. Dil amaçlı gittim ama orada insanın ufku açılıyor, döndükten sonra fark ediyorsunuz. Akabinde başka bir fırsat doğdu 4 yıl İtalya’ da yaşadım, hem dil öğrendim hem moda tasarımı eğitimi aldım. Bu arada Anıl beni Roma’ da ziyarete geldi ama daha ilk yılım olduğundan aklımızda netleşmiş hiçbir şey yoktu. Görüşmeye fikir alışverişinde bulunmaya devam ettik. Döndükten sonra bir araya geldik ve bir anda Anıl’ ın da teşvikleriyle işe koyulduk. 2015 sonlarında marka ismi, segment, iş planı gibi detayları oluşturmaya başladık.
D: Hodrey’ in anlamı nedir?
İ.A. : Hod kendi demek, rey ise fikir demek, yani kendi fikriyle hareket eden, başına buyruk anlamında eski Türkçe bir kelime.
A.A. : Aslında yabancı dilde bir markaydı hedefimiz. Svahili diline varana kadar birçok dili inceledik. Hodrey bir anda çıktı kulağımıza da hoş geldi, o an karara bağlamadık ama epey ısındık. Birkaç fikrine güvendiğimiz kişiye danıştık, onlardan da çok olumlu geribildirim alınca ismimiz netleşti. Haziran 2017′ de firmamızı kurduk aktif satışımız ise ekim ayında başladı.
D: Neden pop-up store tercih ettiniz?
A.A.: Aslında yola çıkarken dijitalleşmenin bu kadar ilerlediği bir dünyada internet üzerinden satış hedefindeydik. Ama ikimizin de yurtdışı deneyimlerinden biliyoruz ki orada perakendecilik çok daha yavaş ama servis odaklı, buradaki gibi kaos ortamı yok. Bu alanda da çokça tecrübelendiğimiz için ve niş bir iş yaptığımızdan müşteriye biraz daha farklı bir şekilde ulaşmalıyız dedik. Bir de dünya ne kadar dijitalleşse de insanlarda ürüne dokunma isteği hala çok yoğun. Bizde de bir anda fikir değişikliği oluştu ve showroom, pop-up store gibi bir alanda var olmak istedik. Neticede burada Kanyon’ dayız. Pop-up ama sonrasında da burada olacak mısınız diyorlar. Amacımız tabii ki bu, müşteriyle devamlı temasta olmak. Burası showroom mantığındaydı, insanların dışarıda fazladan poşet taşımasını engellemek için burada deneyip beğendiği ürünü fabrika stoktan anında adresine gönderiyorduk. Ancak gelen yoğun talep üzerine buradan aktif satışımızı da başlattık.
D: Mağazanızda gözüme yoğunlukla çarpan kahve vurgusunu açabilir misiniz biraz?
İ.A.: Tabii. Biz aslında Türkiye’ de çok da sık uygulanmayan bir model olarak konsept ve koleksiyon odaklı gitmek istedik. Her sezonun bir konsepti olacak. Bu kış için de kahve çekirdekleri ve kahve meyveleri temamız. Bunu belirledikten sonra aslında ince detaylarda yer vermek istedik. Yaka altında, astarlarda ve ceketlerin yaka iğnesinde. Renkli olanlar kahve meyveleri. Nedeni ise birincisi İtalya serüvenime duyduğum özlem aslında, ikincisi ise iletişim. Çünkü kahve bir kültürdür, iletişim aracıdır, birbirine temas etmektir. Müşteriyle de buluştuğumuz iletişime geçtiğimiz için bu anlamda bağdaştırdık. Günümüzde cep telefonlarının bize veriyor gibi görünüp, esasen bizden çaldığı iletişime ironik yaklaşmak istedik.
D: Gelelim bu şık pop-up storeun dekorasyonuna? Bu hoş çizgiyi yakalamak için profesyonel bir yardım aldınız mı? Kimden? Stil neden retro?
İ.A.: Minimal bir çizgi istiyorduk yola çıkarken. Dışarıdan kesinlikle yardım almadık. Neden dersen; birinin senin aklından geçeni yansıtması çok zor. Çok değerli mimarlar var kesinlikle ama bir yerden sonra mutlak kontrol isteyebiliyorlar ve biz her aşamada kendimiz olmak istedik. Dediğim gibi biraz daha kuzey Avrupalı stiliyle her şey sade olsun istedik mağazayı da fazla doldurmadan, keşmekeşe mahal vermeden. Metalin asaletini ahşabın sıcaklığıyla bir arada kullanmak istedik ve oturup her detayı kendimiz çizdik. Güvendiğimiz bir mobilyacımız vardı, istediğimiz her şeyi yansıtma şansını bulduk. Hodrey’ in rengini de vurgulamak istedik.
A.A.: Değişen dünyaya ayak uyduruyoruz, teknolojiyi kullanıyoruz dedik ama giyimdeki alışılagelmiş bazı davranışların seçimlerin değişmeyeceğini de bildiğimizden, dekorasyondaki retro uygulamalarla bunu vermek istedik. Ürünlerimizde ipliğinden, desenine kadar nasıl her detayıyla biz ilgilendiysek dekorasyonda da öyle oldu. Yüksek tavan olması da işimizi kolaylaştırdı. Ne uygulasak çok daha güzel gösterdi. Biz buradaki askılama ve sergileme alanını yoğunlaştırsaydık belki daha çok ürün teşhirde olacaktı ama o yoğunluk görsel anlamda müşteriyi kaçırabilirdi de.
D: Vitrin dekorasyonunun hikayesi nedir?
A.A.: Ona da çokça çalıştık. İnsanları yine düşünmeye itecek bir şey yapmak istedik. 2 parçalı vitrin olunca öncesi ve sonrası yapmak istedik, tabii ki kimseyi de incitmeden. Çok pozitif dönüşler aldık. İçeri girmeyen biri bile bakıyor, duraksıyor, gülümsüyor. Bu bile hoşumuza gidiyor. Amaç “buradan çıkarken mutlu olursun”u verebilmek. Perdenin de şöyle bir anlamı var. Burayı sahne olarak gördük, müşteriler izleyiciler olarak bir de böyle bir bağ kurduk. Sonrası için de epey fikirlerimiz var, bakalım zaman neler gösterecek.
D: Bu keyifli çekim için çok teşekkür ediyorum. Eşim adına yeni koleksiyonlarınızı, kendim içinse sıradışı vitrin dekorasyonlarınızı yakından takip ediyor olacağım.
İ.A ve A.A: Biz teşekkür ederiz.