“Paris is always a good idea” demiş birileri; yani Paris her zaman iyi fikirdir. Uzun zamandır elimin yazmaya gitmediği şehirlerden biriydi Paris. Hayatımda gittiğim ikinci ülkeydi Fransa, lise sondu. Ve nedense “iyi, hoş, güzel ama bu kadar mı Paris?” izlenimi vermişti. Ta ki 2007′ de tekrar gidene kadar. O zaman gittiğimde beraber olduklarım mı dersiniz biraz daha olgunlaşmak mı bilemem ama o zaman tadı damağımda kaldı. Ve şimdi ocak ayında 3. kez gidişimle anladım ki Paris benim için ilk görüşte aşk değil, gittikçe yaşadıkça aşık olunan bir şehir. Biraz daha şehri yaşadığım bir zamanda gittiğimde daha güncel olarak paylaşmak istiyordum, aslında elimin gitmemesinin sebebi buydu.
Instagram’ dan da takip ettiğiniz üzere bu kez iş için, dünyanın en gösterişli fuarlarından Maison & Objet için gittim. Fuar izlenimlerimi 4 ayrı yazıda detaylandıracağım zaten ( Maison & Objet ve Trendler, Maison & Objet ve Sofralar, Maison & Objet ve Aydınlatmalar, Deco Off -üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz yazılara) Fuar odaklı gidince Paris’ i detaylı gezmedim bu kez. Ama ben güzel bir Paris rehberi olabilmesi adına geriye dönük gezdiğim gördüğüm yerleri de sırası geldikçe belirteceğim. Ayrıca Paris vlogunu Youtube’ dan izlemek için buraya tıklayabilirsiniz. Hadi başlayalım 😉
Uçağımız sabah 8.40′ ta olduğu için saat farkından da dolayı günden fazla kaybetmedik. Charles de Gaulle havalimanına indiğimiz için avantajlıydık çünkü fuarın düzenlendiği Nord Villepinte Parc des Expositions alana 10 dakika uzaklıkta. Bir taksiyle hemen geçeriz diye planlarken tam önümüze fuarın alandan 15 dakikada bir kalkan shuttle’ ı denk geldi.
Nord Villepinte’ ye varır varmaz da valizlerimizi emanete bıraktık, 4€ gibi sembolik bir ücretle sizi 2 saatlik Paris yolculuğunun (otele gidip valiz bırakıp geri dönme) külfetinden kurtarıyor. Bu seyahatimde bana arkadaşım Saadet eşlik etti. Kendisi de hem Maison & Objet hem Bijorhca fuarlarını gezeceğinden (markaları Miss Istanbul Hotel ve Miss Istanbul Bijoux için) birlikte şahane bir iş seyahati planlamış olduk. Yazıdaki “biz” dili de bundan kaynaklanıyor, bilgi vermeden geçmeyeyim dedim 🙂
Fuarla ilgili detaylara diğer yazıda değineceğim için şimdilik pas geçiyorum ve gün sonunda 1 saatlik taksi yolculuğumuzdan sonra Champs Elysees‘ deki otelimiz Hotel Galileo Paris ‘ e vardık. Otelimiz George V metro durağına 200 m kadar bir yürüme mesafedeydi. Sokağın diğer tarafına doğru yürürseniz de direk Zafer Takı, Arc De Triomphe’ a çıkıyorsunuz. Müthiş merkezi ve tam bir şehir oteli standardındaydı. Odaları fazla büyük olmasa da konfor ve hijyen anlamında kesinlikle tavsiye ederim. Paris’ in göbeğine anında iniyor olmanız fiyat fayda denkleminde sizi üst sıralara çıkarıyor. Kesin göz atın derim.
Aslında Paris’ e gitmeden meşhuuur Hotel Costes için rezervasyon yapmak istedik akşam yemeğine ama sizin de aklınızda olsun fashion week ve design week haftalarında aynı güne rezervasyon kabul ediyordu. Sabah uçaktan iner inmez defalarca aradık meşguldü, numara düştüğünde de yer kalmamıştı. Aynısını 2. seçeneğimiz Ralph Lauren‘ ın restaurantı Ralph’ s için denedik o da kabul etmedi. O zaman akşam kafamıza göre takılırız diyerek akışına bırakmıştık ki otele varmadan şansımızı tekrar deneyelim dedik belki iptal vardır diye. Costes olmadı ama Ralph’ s için 21.30′ a rezervasyonu kaptık 🙂 Yurtdışı seyahatlerimde huyum kurusun aklıma koyduğumu yaparım. Siz de fırsat elinizdeyken ihtimaller üzerinde hep ısrarcı olun, o anın bir daha ne zaman geleceği belli olmaz. Make the most of it!
Hemen kısa bir dinlenip tazelenip Paris’ in Uber’ i G7 uygulamasıyla taksimizi çağırdık ve Ralph’ s’ e doğru yola çıktık. Hoş ambiyansıyla önce göze, sonra ruha sonra da mideye hitap eden tam tavsiyelik ve trend bir restaurant.
Buharda pişmiş soslu sebzeleriyle somon tercih ettik ve müthiş lezzetliydi. Leziz ekmeleriyle tereyağını da tatmadan geçmeyin. Kahve yanına gelen karamelli popcornu ise başka bir imzası. Böylece sabah 4lerde başladığımız günü Türkiye saatiyle 2 civarında kapattık.
Ertesi güne full enerji başladık ama o kadar yorgunluğa biraz şiş suratla diyebiliriz 🙂 Bana şiş gelen surat Instagram’ da epey beğeninizi aldı, bir daha teşekkür ederim. Oteli aslında kahvaltı dahil almamıştık ama fuar alanlarımıza geç kalmamak adına pratik bir şekilde otelde hallettik.
Akşam otele dönerken yolumun üzerindeki yine tatlıları ve kahvaltısıyla ünlü Angelina‘ dan mont blanc aldım. Kestane severlerin yakınen bildiği bir tatlıdır kendisi. Ama ne yazık ki içi aşırı krema dolguluydu ağır geldi. Mont blanc’ da favorim hala bizim Baylan‘ ımızınki. Bu akşam için sabahtan Hotel Costes’ i aradık ve bu kez rezervasyonumuzu yaptırabildik. Ne var ki bu kez kısmetimizde yokmuş, akşam üzeri gecikeceğimiz belli olunca rezervasyonumuzu 21.30′ a aldırmak istedik ki o zaman da masa müsait değildi. Bir başka sefere diyerek diğer Paris duraklarından L’ Avenue Restaurant‘ da karar kıldık.
Champs Elysees üzerinden yürüyerek 15 dakikada vardık. Biraz yürüyerek Paris’ i hissetmek istediğimizden taksi seçeneğini eledik. Bu arada Paris’ te grevler hala devam ediyor. Bizim rutinimizi etkileyecek bir döngüye denk gelmedik ama otobüs ve metro, tren seferleri normale göre azaltılmıştı. Hal böyle olunca taksilerde de ekstra bir yoğunluk söz konusuydu. Bir de artık Paris’ te mutlaka ya aplikasyon kullanmanızı öneririm ya da otelinizden taksi çağırın çünkü eskisi gibi sokakta boş taksi bulmanız zor. Çoğunlukla bu sistemler üzerinden çağrılmak tercih ediliyormuş, sonra saatlerce boş geçmiyor hiç diye kendinizi yormayın.
Fuarı kaçta bitirip döneceğimizi kestiremediğimizden ve merkezle aradaki 1 saatlik trafik nedeniyle öncesinde hiçbir yere rezervasyon yapamadığım, pek de benim garantici tarafıma uymayan bir seyahatti 🙂 her şey spontan ilerledi diyebilirim. Bunun da keyfi ayrıymış. Biraz akışına göre evrildiğimiz bir gün oldu. Aslında bu restaurant da rezervasyon istiyormuş ama çok şükür dışarda da olsa boş masa bulabildik ve oturduk. Karidesli risotto tercih ettik bu kez. Karidesler çok iyi olsa da risottosuna pek de bayılmadık, maksat bir arada olmak. Yemek sonrası biraz daha gezindik. Eiffel Kulesi‘ nde bir kare daha almadan olmaz dedik ve pozlandık. Siz ilk defa giderseniz mutlaka kulenin en tepesine çıkmanızı tavsiye ederim. Ben iki seferinde de çıktım, tüm şehri avcunuzun içinde hissetmek müthiş bir duygu. Tavsiye ederim. Bir de tabii kendisini bir gündüz bir de gece ışıl ışılken görmeniz lazım ilk gidişinizse, bunu da notlarınıza ekleyin.
Dönüşte yine Paris’ in bilinen barlarından Verde‘ de bir kokteyl molası verdik. Çok kalabalık ve haliyle çok karanlık olduğu için fotoğraf çekemedim ama Instagram’ da Paris öne çıkarılan hikayelerimde bulabilirsiniz.
Son günümüze geçmeden biraz genel Paris tavsiyelerimi yazayım madde madde.
- Louvre Müzesi – ilk gelişiniz ise mutlaka ama mutlaka görmeniz gerek. Hem etkileyici mimarisi hem de bünyesindeki tarihi eserler için.
- Place Vendome‘ da meydanın keyfini çıkarın, oradan Jardin de Tuileries‘ e geçip bahçelerde tur atabilir, şarabınızı sandviçinizi alıp piknik yapabilirsiniz.
- Concorde Meydanı, Opera binası, Pont Neuf, Alexandre 3 köprüleri de gezilecek diğer önemli yerler arasında.
- Geçtiğimiz yıl ciddi bir yangın atlatan tarihi eser niteliğindeki Notre Dame Katedrali‘ ni gezin. O taraflara gitmediğim için tadilat ne durumda, şu an gezilebiliyor mu bilgim yok malesef.
- Montmarte tepesi Paris’ te en sevdiğim yerlerdendir. Biraz daha bohem kısmını yansıtan, ressamların sokaklarında harika resimler yaptığı, kendinize alabileceğiniz en güzel Paris hatıralarındandır. Tepenin simgesi Sacre Couer bazilikasını da gezip krep yemeyi ihmal etmeyin.
- Bir diğer olmazsa olmaz simge de showlarıyla ünlü Lido! İlk gittiğimde bu tarz showlar Türkiye’ de pek yoktu ve o zamanlar için muhteşem etkileyiciydi. Yine de bir simge olduğu için gitmenizi öneririm.
- Aşağıda da görselini paylaştığım Fouguet’ s ünlü restaurantlarından biridir, Champs Elysees’ de Lido Show’ a girmeden akşam yemeğinizi alabilirsiniz.
- Yemek için insanların ölüp bittiği Le Relais de L’ entrecote ‘ u ben asla önermeyeceğim. Sevenlerin de neden sevdiğine şaştığımız, pek çok arkadaşımla acaba insanların daha önce hiç mi iyi et yemediklerini sorguladığımız, hasbelkader ünlenmiş olduğunu düşündüğümüz mekan. Kayış gibi tatsız bir et, lezzetsiz bir sos, özensiz bir salata. Etin Fransa’ daki başkenti olan Lyon‘ da denemiştik bir daha da şans vermeyi düşünmüyoruz.
- Paris’ e gelinir de Disneyland turu yapılmadan olur mu? Yine ilk kez geliyorsanız kesin duraklarınızdan biri olsun. Yaşınızın kaç olduğu fark etmez 😉 Ben ilk geldiğimde bir önceki günkü Brüksel gezisinde midesini bozmuş ve Disneyland gününün yarısını ruh geçirmiş biri olarak kızımla yapacağım Disneyland gezisini iple çekiyorum.
- Fransa’ daysanız alışverişsiz olur mu hiç? La Fayette, Printemps gibi önemli durakları gezmeden dönmeyin. İlk gidişimde şehir dışında şu an adını hatırlayamadığım bir outlete gitmiştim ve hiç beğenmemiştim. Ürünler aşırı eskiydi, Değişmiş midir bilmiyorum şu an ama İtalyan outletleri gibi asla değil.
- Boutique du Palais de Congres isimli kongre ve alışveriş merkezi de bir diğer seçenek ve Zafer Takı’ nın diğer yönüne doğru yaklaşık 1,5 km mesafede. Hemen yanına yer alan Hyatt Regency‘ nin üst katında ise Eiffel dahil tüm şehri gören Windo bar mevcut. Biz zamansızlıktan yetişemedik ama gece ambiyansı müthiş. Akşam yemeği sonrası bir şeyler içmek için harika seçenek, rezervasyon şart değil.
- Gelelim son günümüze. Kahvaltı için soluğu Cafe de Flore’da aldık. Hava soğuk olduğu için dışarıda oturmak istemedik ama içerisinin de fazla bir alamet-i farikası yok açıkçası. Kruvasan gayet normaldi, omlet kasede geldi o da ilginçti. Latte deseniz köpük sıfır Nescafe 3ü bir arada gibi servis edildi. Cafe de Flore’ a da gittim demek istiyorsanız gidin tabii ama şart da değil. Oradan sonra yine ayrı bir yazıda değineceğim Saint Germain‘ deki Deco Off‘ a geçtik. Dönüş günümüz olduğundan vakit kısıtlıydı ve biraz erken bitirerek son market alışverişlerini yaptık. Malum yurtdışına çıkınca değişik ürünler almak ayrı keyif. Pierre Herme‘ den makaronlarımızı aldık ki o da malesef pek tatmin etmedi. Benim ilk denememdi ama Saadet de tadı kesinlikle bozduklarını söyledi. Ünlü hamburgerci Five Guys ile de kapanışı yaptık 🙂 Patatesi enfesti, burgeri de tuzsuz olması dışında lezzetliydi.
Bir Paris gezisinin daha sonuna geldik. Umarım sizlere de ilham olmuştur, şimdiden iyi tatiller diliyorum…