Aslında başlıktan da tahmin edebileceğiniz gibi bu başlıktan 2 ayrı yazı çıkabilirdi ama ben aynı günde yaşadığım hazzı burada da beraber vermek istedim. İstanbul Devlet Opera ve Balesi yeni sezonda sahneleyeceği bale temsillerinden “La Bayadere” i görkemli kostümleri, enfes dekorlarıyla birlikte duyurduğu andan itibaren gidip görmek istiyordum. Ve geçtiğimiz haftasonu cumartesi gününe bilet bulabildik. Ama baleden bahsetmeden öncesine değinmek istiyorum biraz.

Yenilenmiş olan Atatürk Kültür Merkezi eskisi gibi sadece tek bir bina ve iki salondan oluşmuyor artık. Sergi alanları, kütüphaneler, ofisler, kafeler ve tasarım mağazaları da olduğu için temsilden mutlaka birkaç saat önce gidip ortamın tadını çıkarmak istiyorum. Bu kez de öyle yaptık. Örneğin, tasarım mağazasında çok orijinal ürünler vardı. Hatta AKM’ nin ünlü seramiklerinden üretilmiş parçalarda epey aklım kaldı bir dahakine mutlaka birini koleksiyonuma ekleyeceğim.

Daha önce Vitali Hakko Kreatif Endüstriler Kütüphanesini gezmiş ve içinde keyifli vakit geçirmiştim. Bir dahakine ana kütüphaneyi de gezeceğim ancak bu kez tercihimiz Müzik Platformu içindeki sergiden yana oldu. Tesadüfen içinde böyle bir sergi olduğunu görünce kaçırmak istemedik. Türk müzik kültürüyle ilgili çok hoş bir sergi hazırlanmış. Anadolu medeniyetlerinden Osmanlı izlerine, oradan günümüze uzanan müzik etkilerine de yer verilmiş. Vurmalıdan, tellilere tüm enstrüman türlerinde günümüzden bugüne müzik aletleri sergilenmiş. Bilmediğimiz ne kadar çok enstrüman varmış… Hatta bir QR kod ile (kare kod) numaralarına göre tıklayıp onlardan çıkan ezgileri dinleyebiliyorsunuz.

(mesela üstte görseldeki lirin gövdesi kaplumbağa kabuğundan, telleri ise bağırsaklarından yapılmış. Gerçekten hayret verici değil mi?

Ayrıca Türk halk ve musiki tarihine önemli izler bırakmış sanatçılara da yer verilmiş. Hatta Aşık Veysel‘ in sazı ve Neşet Ertaş‘ ın bağlaması da burada sergileniyor. Bu alanda ayrıca kiralayarak kullanabileceğiniz bir kayıt stüdyosu da mevcut.

Temsil öncesi biraz da keyif yapmak için Divan Fuaye’ ye geçerek (hepsi aynı alanda yer alıyor) bir şeyler içtik.

Gelelim La Bayadere’ e… Ludwig Minkus‘ un bu değerli eseri, AKM sanat hayatına kapanmadan önce sergilenen son eserlerden biriydi ve şimdi anlamlı bir dönüş yaptı. Teknik olarak zor bir oyun olduğunu belirtmem gerekir. 3 perdeden oluşan bu eserin sizi Hindistan topraklarına bale aracılığıyla götürmesi çok çok hoş elbette. Bizim izlediğimiz akşam akışta şöyle bir değişiklik de vardı. Solor rolü için ADOB‘ dan İlhan Durgut ve dünyaca ünlü, ödüllü, İtalyan balerin Petra Conti Nikiya rolündeydi. Gamzatti rolünde ise Melike Manav‘ ı ziledik. Üçü de gerçekten çok iyilerdi. Bununla birlikte kalabalık dans edilen balerin gruplarında yaşanan senkronsuzluk, hem bir balesever hem de kızından dolayı bale gözü ayrıca gelişmiş biri olarak göz tırmalıyordu diyebilirim. Bu durum biraz şaşırttı açıkçası. Ancak gerek dekorlar gerek kostümler çok etkileyiciydi ve elbette hikayenin Hindistan’ da geçiyor oluşu alışageldiğimiz kostümlerin de bir parça dışına çıkararak gözümüze tatlı sürprizler yaptı.

Bu sezon mutlaka görülmesi gerekenlerden biri diyorum. Biletleri sıkı takip etmeyi unutmayı, satışa çıktığı anda hızlı tükeniyor.

Yazar

Yorum Yaz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Pin It