Bazı rotalar tam olarak son dakika beliriyor. 10 gün önce eşim bir haftayı kendine ayıracağını söylüyor. Acaba bir yerlere mi gitsek diyor. Ama o hafta da benim iş yoğunluğum var ve uzun soluklu bir plan yapacak ne vakit var ne de öyle bir planı hayata geçirebileceğimiz bir zaman dilimi. (En sonda söyleyeceğimi buradan da dipnotunu vereyim bu yazının Youtube videosu da mevcut yazının sonunda linkiyle beraber ancak her zaman olduğu gibi tavsiyem önce yazıyı okumanız ve tüm detaylara hakim olmanız)
E yakınlara bakalım, hazır Schengen var diyor. Yunan yeter artık, tam olarak kapı komşuya çevirdik gide gele. Aaa diyor insanlar trenle Sofya‘ ya gidiyor. Halkalı da bize yakın, oradan kalkıyormuş diyor ve başlıyoruz ufak çaplı bir araştırmaya. Aylardan aralık da olunca bir de bakıyoruz 1-2 mütevazi noel pazarı da var. Tam olarak Avrupa’ ya çıktık saymasak da o atmosfere girdik diyebiliriz. Derken aklımıza yatıyor ve biletleri almak için kendimizi Halkalı‘ da buluyorum.
Sofya’ya şu anda her gün tren seferi bulunuyor karşılıklı. Aralık ayı Noel dönemi olduğu için hafta sonlarında bilet bulmak zor olabiliyor muş. Ancak bizim gidişimiz hafta içi olduğu için kolaylıkla bilet bulduk. Konforlu bir seyahat için yataklı vagon tercih etmeniz gerekiyor. Bu vagonun koltukları ayrı birer yatağa dönüşüyor, gece konaklamanızı burada yapıyorsunuz. saat 20:30 trenine iki kişilik gidiş dönüş Sofya biletini 4500 TL’ye aldık.
Yataklı trende ilk seyahatimiz olacağı için epey meraklıydı nasıl bir tecrübe olacağını kestiremediğimiz için. Sonda söyleyeceğimi başta söyleyip hevesinizi kaçırmayayım 🙂 trene gelirken akşam yemeği yemediyseniz yanınıza suyunuz dahil herşeyinizi sabah kahvaltınızı da düşünerek almanız gerekiyor. Çünkü tren içinde herhangi bir satış yok, elbette mola yeri de yok.. Biz yemeğimizi yiyip öyle bindik akşam için yanımıza biraz atıştırmalıklar aldık, sabah kahvaltısı için de yemesi içmesi kolaysizi vagonda fazla zorlamayacak şeyler tercih ederseniz daha pratik bir seyahat geçirmiş olursunuz. (Bunu diyen insanlar da gece film izlerken içeriz diye yanlarına bir küçük boy Prosecco aldı, başka sözüm yok)
Bize mi denk geldi bilmiyorum ama yasak olmasına rağmen trende bir yerlerde birileri sigara içiyordu ve bu koku zaman zaman çok rahatsız ediciydi. Görevliye söylediğimizde kimse içemez yasak ama benim aklıma pek yatmadı neticede buram buram kokuyordu. Laf kokudan açılmışken bir noktaya daha değineyim. Tuvaletler biraz sıkıntılı. Şöyle düşünün ne kadar temizlense de uçak tuvaletleri de problemlidir ve illa kötü kokar ya tren tuvaleti de aynı hesap. Sadece alan biraz daha geniş. Tuvalet hijyenine karşı hassasiyetiniz varsa bunu göz önünde bulundurun ya da en az şekilde tuvalete gitmeye göre kendinizi ayarlayın. şöyle de bir avantaj var en ufak bir elinizi yıkamak için o tuvalete gitmenize gerek yok herkesin kompartmanında lavabo bulunuyor.
Kompartımanda mini buzdolabı da bulunuyor. Bununla birlikte çarşaflar bembeyaz tertemizdi. giderken yataklara geçirilmişti ama dönüş trendinde paketli bir şekilde kontanlara bırakılmıştı. Lavabodaki havlu için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Bembeyaz değildi ayrıca nevresim gibi paketli de değildi. Gerçi şahsi bir tercih olarak ben beş yıldızlı otelde bile yüz havlusu kullanmam. Bu gereksiz detayı da verdiysem artık yolculuğa geçelim 🙂
Tren saatinde kalktı diyebiliriz altı 7 dakika gecikmeyle hareket etti. Direkt olarak Sofya’ya geçmiyor Çerkezköy, Edirne gibi birkaç durakta daha duruyor. 02:00 ’ye yaklaşırken Kapıkule istasyonuna geldik. Trende total 20-25 kişi olduğu için fazla beklemeyecektik. Ama kontroller bitmesine rağmen hemen hareket etmedi. Bulgaristan tarafına geçtiğinizde ise ise trenden inme olmuyor. Görevli pasaportları toplamak için geliyor tekrar uyanıyorsunuz. Kalabalığa göre değişir ama bizim bindiğimiz akşam yaklaşık 20-25 dakika sonra tekrar uyanıyorsunuz çünkü bu kez Bulgar vize memurları pasaportunuzu getiriyor. O gece uykunuz bölük pörçük buna hazırlıklı olun. Dönüşte prosedür biraz daha farklı farklı onu da sırası geldiğinde yazacağım.
Kapıkule ile ilgili bir dipnot daha vereyim. Duty free alışveriş yapmak gibi bir hayaliniz varsa hemen vazgeçin çünkü yunanistan Kapıkule geçişi kadar bile bir satış alanı bulunmuyor. Bildiğiniz köşedeki tekel bayi gibi. o kadar kadarcık ürün arasında bir şey bulabilirseniz ne ala.
Öyle böyle derken sabah 11′ e doğru Sofya merkez istasyonuna yanaştık. Valizimiz rahat ve istasyon da merkeze çok uzak olmadığı için yaklaşık 18 dakikalık bir yürüyüşle otelimize vardık. Ne kadar bol yürürseniz o kadar şehri tanıyacağınız için bu kadar kısa bir mesafe için taksiye binmek istemedik.
Hava soğuktu ama tahmin ettiğimizden de ılıktı. Şahsen üşümemek için kar botlarıya gelmiştim, birkaç saat sonra fenalıklar bastı diyebilirim. Otelimiz Sofia Balkan Palace idi. Şehrin göbeğinin göbeğinde diyebiliriz tam anlamıyla. Sveta Nedelya meydanında yer alıyor. Otel oldukça büyük o yüzden kapıdan çıkıp sola döndüğünüzdeki sokak şehrin can damarı Vitosha caddesine açılıyor, sağa dönüyorsunuz milli müzelere açılıyor, şehrin simgesi olan Aleksandr Nevski Katedrali‘ ne giden caddeye doğru yollanıyorsunuz.
Otelimiz 5 yıldızlı yeni tadilattan geçmiş tarihi bir binadaydı. Fiyat performans anlamında çok tatmin edici bir oteldi. Odalar konforlu ve şık, ilgi de gayet iyiydi. Üstelik böyle bir otelin Avrupa’ da muadilleri en az 250 € ve üzeri olacakken bizim gittiğimiz dönem Urla‘ da bir butik otel fiyatındaydı denilebilir.
Odamıza yerleştikten sonra hemen kendimizi sokaklara attık. Hemen çaprazımızdaki Sveta Nedelya kilisesine gezerek başladık Instagram hikayelerimde sabitli oradan da inceleyebilirsiniz. Ayrıca YouTube’da da anlattım.
Tarihi olarak bir öneme sahip bir kilise bu ayrıca bir bombalama saldırısı da geçirmiş. Biz ziyaret ettiğimizde ise bir cenaze törenine denk geldik.
Oradan çıkıp Vitosha caddesine doğru yürüdük. Çok çok uzun bir cadde olduğu söylenemez ancak en önemli alışveriş caddesi. Tam bittiği yerin çaprazında bir Noel pazarı kurulmuştu zaten bizim de amacımız ilk olarak oraya varmaktı. Avrupa’daki muadillerine göre daha mütevazi ve ufak bir Noel pazarııydı. Bizim asıl gezmek istediğimiz ve gitmeden önce araştırıp bulduğumuz Noel pazarı ise buraya yakın başka bir alanda yer alıyordu. O Noel pazarını ise Almanya’dan gelip Bulgaristan’da kendilerine hayat kurmuş almanlar düzenliyormuş tam olarak 12 senedir. (onu akşama gezdik) Bu pazarlarda yerel lezzetler tatmayı sevdiğimiz için öğlen yemeğini burada mantar soslu bir makarnayla geçtik. Soğuk havada sıcacık sosu insanın içini ısıtıyor.
Burayı gezdikten sonra şehrin farklı bir bölgesine gitmeye karar verdik daha uzakta olduğu için. Jumbo marketlerini Yunanistan’dan bilmeyen kalmadı diye düşünüyorum. Kozmetikten kırtasiyeye ev gereçlerinden oyuncağa her şeyi bulabileceğiniz kocaman bir market burası. Gelmeden önce izlediğimiz videolarda görünce mutlaka listemize aldık çünkü yılbaşı döneminde de çok geniş bir koleksiyon çıkarıyorlar. Sevimli aksesuarları gerçekten çok uygun satıyor bu market.
Özellikle Derin’ i mutlu edecek bir alışverişten sonra geldiğimiz gibi yine metroyla döndük. Metroları yeni ve temiz, rahatlıkla kullanabilirsiniz. Ancak durak aralıkları çok çok sık değil. Mesela Jumbo’ ya gitmek için indiğimiz en yakın istasyon yaklaşık 15-20 dakika yürüme mesafesindeydi.
Otelinizin merkezde olmasının en iyi avantajı alışveriş yaptıkça otele bırakmak için fazla yol kat etmeyecek olmanız. Bu arada oda turunu YouTube’daki videomda paylaştım. Otelin diğer kısımlarını da Instagram hesabımdaki Sofya öne çıkarılanlarında bulabilirsiniz.
Odaya gelip kısa bir dinlenme ve üst baş değişimden sonra yemek için hazırlandık ve çıktık. Saat 18:30 civarı olduğu için yemekten önce Almanların Noel pazarı olan Weichnachtsmarkt’ a geçtik. Burası hem biraz daha büyük hem daha hareketli ve daha gelenekseldi. Bolca tatlı köşesi de bulunuyordu.
Hızlı bir tur yapıp yemeğe geçmeye karar verdik çünkü noel pazarı 22:30’da kapanacaktı. Yemekten sonra tekrar gelmek üzere ayrıldık. Aşağıda adını gördüğünüz ama asla okuyamadığım, Bulgarca yazısıyla da alakası olmayan bu restaurantta yedik yemeğimizi. Otelden aldığımız tavsiyeyle yerel ve Bulgar yemekleri yiyebileceğimiz hoş bir mekan aradığımızı söyleyince buraya yönlendirdiler. Rezervasyon için aradık ne biz ne de otel ulaşabildi. Çatkapı gittik ama yer vardı problem olmadı. Türk yemeklerinden de benzeyen lezzetler mevcut tabii ki, malum Osmanlı Devleti zamanında beraber yaşanmış kültürler kaynaşmış. Ama hepsinde mutlaka nüanslar var onlar da farklılığı keyifli kılıyor.
Yemekten sonra dediğim gibi tekrardan noel pazarına gidip dolandık çünkü diğer mağazalar ortalama 7-8 civarı kapandığı için sokaklar dışında pek gezilecek bir yer kalmıyor.
Pazarın tam çaprazındaki muhteşem opera binası.
Ertesi sabah kahvaltımızı otelin açık büfesinde aldık. Kısıtlı zamanımız olduğu için kahvaltıyla fazla zaman kaybetmeyip otelde halletmek istedik ki isabet de olmuş çünkü otelimizin açık büfe kahvaltısı da yine bir Avrupa oteli için gayet iyiydi.
Otelimizin hemen karşısındaki Sofya Anıtı‘ndan geri yöne dönerek dün gitmediğimiz bir istikamete yürümeye başladık. Ulusal Tarih müzesi henüz açılmadığı için öğleden sonraya kaydırıyoruz onu. Yolumuzun üstünde bir Rus kilisesi görüyoruz. Küçük görünüyor ama bir hayli gösterişli.
Şehrin simgesi olan Alexander Nevski katedraline geldiğimizde ise bir resmi törene denk geldik. İçini de gezdikten sonra şehri kendi içinde dış bir halkadan turlar gibi gezmeye devam ettik. Açıkçası buna uğraşmadık, biraz harita kurcalama biraz yolun sevketmesiyle ilerledik.
Farklı paraları toplamasam da ilerde dönüp bakmak için mutlaka fotoğraflarını çekerim. Yol üzerinde Photosynthesis diye yerel bir kahvecide mola verdik. Ferah ve tatlı bir yerdi, notlara alınabilir. Yeme içme tavsiyesi verirken bir not ileteyim. Happy diye bir restoran zinciri var Sofya’ da ki sanırım herrrrkes gitmiş. Bize nedense biraz fazla zincir restoran-fast food izlenimi verdiği için denemek pek içimizden gelmedi. Aşağı yorumlarda gitmek için bizleri ikna etmek isteyeniniz olursa okumak isteriz elbet 😉
Yol üzerinde biraz market alışverişi yaptık. Kızımıza her ülkeden olduğu gibi buradan da kart yazıp postaladık. Lindt Shop’ tan rutin alışverişimizi yaptık. Müzeye doğru yürürken yine dün gezdiğimiz noel pazarı çıktı karşımıza. Hızlıca bir girip hem kızımıza götürmek için hem kendimize bretzel aldık, sıcak şarap içtik. Ulusal Galeri’ yi gezmeye hazırdık.
Ve yürümeye devam ediyoruz. Bu kez otelimizin kavşağındaki diğer yöne, istasyon tarafından geldiğimiz caddeye. Banyabaşı Camii’ ne varıyoruz. Tam ezan vakti olduğu için içeri giremiyoruz. Oradan Sefaradlara ait olan Sofia Sinagogu‘ na geçiyoruz.
(Vitosha Dağı eteklerinde Sofya)
Tadı çok damağımızda kalınca kapanışı yine dünkü restoranda yapıp valizleri alıp dönüşe geçtik.
Bir seyahatimizi daha bitirdik böylece. Toparlamak gerekirse hem tren yolculuğu hem Sofya bir kez için yetti. Evet küçük bir şehir, sevimli de denebilir. Ancak bende tekrardan gitme isteği uyandırmadı. Dünya haritamıza bir şehir bir ülke daha eklemiş olduk. Tavsiye etmiyorum gibi anlaşılmasın sakın, dünyanın her yeri en az br kez gidip görülmeye değer. Youtube videomu da bu linke tıklayarak izlemeyi unutmayın.