Bazen sırada okunmayı bekleyen  kitapların arasına hiç de sırada olmayan bir tanesi girebiliyor. Halil İbrahim Özcan’ ın kaleme aldığı  “Çankaya’ anın Duvaksız Gelini Fikriye” de böyle geçti elime. Tatile çıkmadan önce kütüphanemde bir turlamak istedim ne var ne yok diye. Fark ettim ki alıp okumadıklarımdandı ve epeyce bir zaman geçmişti üzerinden. Tamam dedim şimdi vakti gelmiş demek, önüme düştüyse.

Bir çırpıda okunan bir kitap oldu benim için. Tarihin sayfaları arasında kâh Ata’ mın günlük yaşamından, özel hayatından anlara şahit oldum, kâh cepheler ve şehirler arasında mekik dokuduğu günlerine, aylarına eşlik ettim. Yıllar önce Salih Bozok‘ un anılarından beyazperdeye uyarlanan “Veda” filminde Fikriye ve Latife hanımlar arasında cereyan eden olaylar izlemiştik. O filmi izleyeli elbette üzerinden çok zaman geçti, detaylar birebir aynı mı filmi tekrar bir izleyip değerlendirmek lazım.

Eserin kurgusu şöyle akıyor: Selanik günleri ve Fikriye hanım ile başlayıp Mustafa Kemal Atatürk’ün ulusal kurtuluş günleri ile devam edip sonlara doğru tekrardan yıllar sonra Fikriye’nin Ata’ nın hayatına girmesi, Latife Hanım’ın ortaya çıkışı ve devamındaki olaylarla bağlanıyor. Biri uzun yıllardan beri gönlünü vermiş, diğeri ise halkın tanıdığı kadarıyla onu tanıyan ve yanında bulunmak isteyen iki kadının mücadelesi. İkisinin de kendince haklı noktaları var ama okurken Fikriye’ ye biraz haksızlık edildiğini düşündüm şahsen. Ama gönül ferman dinlemiyor tabii, böyle işlerin tek bir doğrusu olmadığı gibi doğru olanı bilsen de uygulanamayabiliyor.

Şahsen Ata’ mızın hayatından belli bir kesiti içerdiği için benim beğendiğim eserler arasında yerini aldı. Siz de o döneme kısa bir yolculuk yapmak isterseniz bu eseri okumanızı tavsiye ediyorum.

 

Yazar

Yorum Yaz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Pin It