Fark ettim de daha önce kültür sanat köşemde yurtdışından bir gösteriye yer vermemişim hiç. O zaman açılışı yapalım. ( Bir aksilik olmazsa bir sonraki paylaşımım da yine yurtdışından bir konser olacak, hadi o sürpriz olsun) Phantom of the Opera gibi bir klasik, bu açılışı yapmak için enfes bir müzikal diyebiliriz.
Türkçeye “Operadaki Hayalet” ismiyle çevrilmiş olan, ilk kez 1986 yılında Londra West End‘ de sahnelenmeye başlanan Andrew Lloyd Webber‘ in kaleminden çıkmış olan bir müzikaldir. Esasen hikaye, Gaston Leroux‘ un aynı isimli romanından müzikale uyarlamadır. Paris Opera’ sında kulaktan kulağa aktarılan bazı gerçek olaylar ve söylentiler sebebiyle, bir kesimin uydurma, bir kesimin gerçek olduğuna inandığı hikayelerden kaleme alınmıştır. Çok kısa hikayeye de değineceğim ancak müzikalin bu zamana kadarki başarısı, konunun arkasındaki bazı gerçekler ve bizde bıraktığı izlenimleri de mutlaka anlatmam lazım.
Hikaye Paris Operası‘ nda geçiyor. Christine isimli sopranoya saplantılı bir şekilde aşık olan yüzü ileri derecede deforme olmuş, operanın hayaleti olarak bilinen bir müzik dahisiyle arasında geçenleri anlatıyor. Yetenekli Christine‘ i keşfeden “Hayalet” çıkardığı çeşitli esrarengiz olaylarla onu operanın yeni primadonnası yapar. Bu yükselişle birlikte dikkatini çektiği bir kişi daha vardır. Opera’ nın sahibinin oğlu Raul. Çocukluk aşkı olan bu genç, zengin ve yakışıklı adama da bir yandan gönlünü kaptıran Christine kendini bir aşk üçgeninin içinde bulur ve olaylar hızla gelişir.
Gerçek olaylardan biri, müzikalde gerçekleşen ünlü avize düşmesi sahnesi Paris Opera Garnier’ de 7 tonluk bir avizeyi tutan ağırlıklardan birinin düşüp bir kişinin ölümüne sebep olması olayından ilhamla yazılmıştır. Bir diğeri ise Hayalet’ in kendine dehlizlerde kurduğu yeraltı gölü sahnesidir. Bu olay ise 1860’lı yıllarda operanın inşaası sırasında yeraltı suyu sorunuyla karşılaştılar ve bu sebeple sarnıçlar ilave etmek durumunda kaldılar. Ki bu sarnıç şu an gerçekten varlığını sürdürüyor. Hayalet ile ilgili kısımlar da bir vicomte ve bir piyanistin kayıp hikayelerinden devşirilmiştir. Tam olarak kanıtlar bulunamasa da bununla ilgili, Leroux bu hayalet hikayesinin gerçekliğine tüm hayatı boyunca inanmıştır. ( Bu paragraftaki bilgiler bu siteden alınmıştır.)
Orijinal West End yapımı müzikal 2020′ de Covid pandemisinde durdurulmuştur. Sonraki prodüksiyonda ise küçültülmüş orkestra ve yeniden düzenlenmiş sahneyle 2021′ de tekrar sahnelenmeye başlanmıştır. Broadway‘ deki prodüksiyon ise 1988’ de ilk sahnelenişinden itibaren 2012 yılında 10000. evet yanlış okumadınız 10 bininci performansıyla Broadway tarihinin en uzun soluklu sahnelenen müzikali olmuştur.
Gelelim müzikalle ilgili benim görüşlerime. Şunu söylemeliyim ki uzun zamandır her açıdan bu kadar başarılı bir gösteri izlememiştim. Oyunun çok dinamik bir akışı var orası ayrı bir konu fakat temsil için kurgulanan sahne ve dekor sayısı, tüm bu sahnelerin arasındaki muazzam geçişler, oyuncuların hakimiyeti, ses ve ışığın bu kadar kusursuz sahnelenişi bizi tam anlamıyla mest etti. Hele ki o sandalla yeraltı nehri sahnesi, birkaç dekor arasındaki muazzam geçiş ve avizenin düşüşü nefessiz izletti kendini)
Ülkemizdeki bazı özel yapımlar hariç özellikle devlet kurumlarındaki bütçeler sebebiyle o kadar sade ve boşaltılmış, soyut sahne adı altında süslenerek önümüze konulmuş yapımlardan o kadar kanıksamışız ki bu durumu böyle bir gösteriye şahit olduğum anda koltuğuma yapıştım. Önceki Londra seyahatlerimde gelmemiş olmama ve kaçırdıklarıma gerçekten çok üzüldüm. Bundan sonra kesinlikle her seyahatimde bir gösteri biletim olacak. Buna gittik gördük ancak aklım vakit ayıramadığımız diğer pek çok temsilde kaldı. Bale ile ilgili önceki yazılarımda değindiğim gözümün gördüğü bazı yetersizlikleri telafi edebilmek adına bir baleye de gitmeyi çok istiyordum ancak bu kez ilave bir gösteriye daha vakit yaratamadık. Vizemiz bitmeden ocak ayında tekrar gittiğimizde açığı kapatırız diye umuyorum. Ayrıca hikayeyi yine biliyoruz artık bir klasik fakat yine sahne, dekor, kostüm açısından çok merak ettiğim bir gösteride Aslan Kral yani The Lion King. Bakalım hangisine ne zaman vakit bulacağız göreceğiz. Yakınlarda planladığınız bir seyahatiniz varsa lütfen programınıza alın. Londra gezi yazımı okumadıysanız linki burada, Youtube videoları ise burada ve bu linkte.
Bakın müzikalin arasında karşı parterlerden kiminle karşılaştık, birbirimizi nasıl bulduk 🙂 Sevgili Işık Gençoğlu ile yaptığım Youtube çekimimizi izlemediyseniz hemmenn bu linke davet ediyorum. Dünya gerçekten çok küçük, güzel kalpler buluşacak bir yer mutlaka buluyor.