Merhaba güzel Datça, hayatıma girmek için neden 38 yıl bekledin ki sen? Tanıştığıma çok memnun oldum…

Evet Datça ile ilişikimiz bu 🙂 ama buu yazıda tekne tatili ile ilgili teknik detaylara tekrar değinmeyeceğim. Kumanya tedariği vs. gibi konuları Göcek tatilimizin yazısında ele almıştım (linki burada) . Buranın tek farkı Göcek’ te olan Migros ve Carrefour‘ un gezici market teknesinin olmamasıydı. Ama acil ihtiyaç durumunda arayabileceğiniz bir market tekne mevcut. Bir de Göcek’ teki marketler daha kapsamlıydı, böyle bir sıkıntı çekmedik. Ama Datça’da en büyük Migros’ a giderek tek seferde bitirin alışverişinizi. Biz önümüze gelen ilk Migros’ a girince bulamadığımız birkaç almazsak olmaz malzeme için birkaç market gezmek durumunda kaldık. Bu da böyle bir detay olarak burada dursun.

Tatile geçmeden bir dipnot da araç seçimimiz oldu. Biz Göcek’ te iki yıl motor yat tercih etmiştik, bu seçimimizden de mutluyduk esasen. Ama pek çok arkadaşımız guleti de mutlaka denememiz gerektiğini söylüyordu. Bize tavsiye edilen kaptanlardan biri de gulet sahibi olunca bu kez onu denemeye karar verdik. Uzunluk olarak önceki motor yatla aynı olmasına rağmen genişlik diğerinden daha fazla olduğu ve 1 oda + 1 wc fazlası olduğundan bizim için çok daha konforlu bir gezi imkanı sundu.

Ve şimdi tur başlasın.

Datça benim kalbimde bambaşka bir iz bıraktı. Yaklaşık 20-25 yıl önceki Alaçatı’ nın henüz turistik cazibe noktasına dönüşmemiş halini, kimliği zorla “Alaçatılılaştırılan” değil de orijinal dokusunu koruyan evleriyle, dükkanlarıyla kendi yağında kavrulup giden o kendine has Alaçatı’ yı hatırlattı bana. Datça merkez tam bir sahil kasabası dokusunda, Eski Datça ise apayrı dokuda. Tekneye çıkmadan iki günümüzü ilk kez gittiğimiz Datça‘yı keşfetmeye ayırdık. Gündüz koylar ve Eski Datça,  günbatımında Knidos ve enfes yemekler şeklinde bir planlama yaptık. Akşamüstü vardığımız Datça’da Airbnb’ den kiraladığımız eve (kalabalık olduğumuz için bu seçenek daha keyifli geldi bize) valizleri bırakır bırakmaz yol yorgunluğunu atmak ve Datça sularıyla tanışmak için kendimizi en yakın sahile attık ve cos! Tüm yorgunluklardan arındın o an! Evimiz Hastanealtı Plajı’ na yakın olduğu için sokaklardan iyot kokusunu takip ede ede oraya vardık. Datça‘ nın en güzel taraflarından biri her köşesi herhangi bir ücret ödemeden denize girebildiğiniz plajlara sahip olması. Evet yerine göre ve o anki keyfime göre beach clubları ben de seviyor ve tercih ediyorum ancak Çeşme, Alaçatı, Bodrum gibi en güzelleri bu işletmeler tarafından işgal edilmemiş olması işin en iyi tarafı.

Deniz sefamız bittikten sonra İstanbul’dan tası tarağı toplayıp Datça’ya yerleşmiş ilkokul arkadaşım mimar Zeynep Şankaynağı’ nın tavsiyesiyle denize girdiğimiz plajdan 7-8 dakikalık yürüyüş mesafesindeki Dutdibi restorana gittik. (Bu arada tatile gitmeden bütün rezervasyonlarınızı yaptırmanız gerektiğini söylememe gerek yok sanırım.) Burası sıra sıra restoranların olduğu bir yer ve hepsi kum üstünde. Akşamın tatlı havasında ayaklar kuma basarak kadeh tokuşturmak gibisi yok. Bal bademli kalamarı (Datça’da olduğumuz belli oluyor değil mi?) efsane! Yemeden dönerseniz üzülürsünüz. Lağosu da iyi pişirilmişti.(yine Zeynep’in önerisi Akdeniz mutfağı servis eden Cafe Inn de aynı sırada. Ama bizim deneme fırsatımız olmadı)

Sahilde turlarken çok önerilen Tekin Usta keçi sütü dondurmalarını tatmaya uğradık. çok geniş bir lezzet yelpazesi var ve hepsi birbirinden nefis. Bal bademli dondurma hiç sevmeyen ben keyiften neredeyse ağlayarak yedim her akşam.

İkinci gün programımız deniz yoğunluklu ancak Eski Datça‘ yı görmeden olmaz, Sabah kahvaltıdan sonramızı buraya ayırıyoruz.Daracık sokakları, sevimli yerel dükkanları, hem eski hem de yeni nesil cafeleri, mekanlarıyla dokusu kalbimize işleyen bir yer oluyor. Datça deyince ilk akla gelenlerden Can Yücel‘ in evinin de önünden geçiyoruz. Sabah kahvemizi de Bon Chocolate Cafe diye ferah ve tatlı bir mekanda içiyoruz.

Eski Datça’ yı bir de akşam görmek lazım diyerek iyice bastıran sıcakla denizin yolunu tutuyoruz. İlk plajımız Kargı koyu. Orada günün açılışını yapıp Gerence’ yi tepeden görüp (yolu biraz sapaydı) Palamutbükü’ne geçtik. Çocuklarla olduğumuzdan, öğle yemeği için de bir seçeneğe ihtiyacımız olduğundan, oradaki yine sıra sıra mekanlardan birini seçtik. Aylin Ahşap Evler deydik. Girişte şemsiye ve şezlong ücreti ödüyorsunuz. Şu an ücreti hatırlayamıyorum ama Bodrum ve Çeşme’ ye kıyasla çok uygun kalıyor fiyatlar.

Burada günü geçirdikten sonra planımız Knidos‘ ta olmak. Rota çizerken kaptanımıza tekneyle Knidos’ a gidip gitmemeyi sormuştuk fakat ana rotamızı Datça’dan Hisarönü ve Selimiye’ye doğru çevireceğimiz için Knidos bize 2,5 günlük zaman kaybettirirmiş. O yüzden karadaki programa aldık. İyi ki de almışız. Bu antik kentten bu kadar etkileneceğimizi bilsek kesinlikle 2 saat daha önce giderdik. M.Ö.  4. yüzyıla dayanan tarihi ile Akdeniz ve Ege’nin birleştiği suları seyreden konumdaki bu antik kent beni uzun zaman sonra oldukça etkileyen yerleşimlerden biri oldu. Her bir yapıyı incelemek, yüzyılları aşıp gelmiş, tarih yazmış bu yapıları kana kana içercesine incelemek istiyorsunuz. Ne zaman bir tarihi yapı, müze, antik kent gezsem içimde bastırılamaz o tarih sahneleri canlanır gözümde. Ah! Keşke bir an için zamanda kapı açılsa ve izleyebilsek o çağları. Hep mi bu geçer içimden?

Gün batımını ancak yakalayacağımız için (çünkü az uz bir mesafe değil tırmandığımız) minicik müze mağazasını fazla inceleyemedim ama nefis şeyler vardı. Kapanış 19:30) Alana adım attığınız anda sizi tarifsiz aurasıyla sarıp sarmalıyor. Yapılardaki enfes işçilikler ve motifler bana sıradaki nakış modellerim için ilham oldu. Yine tahmin edersiniz ki 🙂 (bir önceki Floransa’ ydı, linki burada ) . Asıl hedefimiz antik kentin sol tarafından uzanan yolla dik bir yamaca bağlanıp ucundaki deniz feneri ile sonlanan tepeye varmaktı. Ancak çocuklarla olmamız ve mesafenin gün batımına kadar yürünemeyecek olması sebebiyle kent içindeki sahile en yakın alanın tepesinde izlemeye karar verdik güneşin yavaşça ufukta kayboluşunu. Tam o uçtaki muazzam manzara, o çılgın rüzgâr, denizin sana doğru gelen akıntısı ilahi bir huzur veriyor insana. O güneşin yavaş yavaş alçalışı, ufukta kaybolması sanki milyonlarca yıldır yaşanmıyormuş gibi , sanki biz yıllardır binlerce kez görmemişiz gibi etkiliyor. O anı çocuklar bile çıt çıkarmadan izledi, tabii bolca fotoğraf ve videoda çekmeyi ihmal etmedik. ( o şahaneler hemen şurada, şurada ve şurada . Hepsine ayrı tıklayabilirsiniz.)

Knidos  Datça’dan 35 km mesafedeki Reşadiye’ de. Düz yol gibi düşünmeyin, dağ yolundan varmak 1 saati bulabiliyor. Ruhumuz, gözümüz ve gönlümüzü dinlendirmiş olarak akşam yemeği için Ovabükü poyraz restorana doğru yola koyuluyoruz. Simsiyah uçsuz bucaksız denize bakan kumsalının hemen arkasında yer alan restoranı püfür püfür esen, yazı yaşadığımıza şükür ettiren bir havası var.

Yemekte yine meze ve balıktan ilerledik. Ege’de özellikle o yöreye özgü mezeler varsa o o önceliğimizi her zaman onlara veriyoruz ve çoğu zaman da gününü hak ediyor. Buradaki mezeleri kıyaslamamı isterseniz Dutdibi’ nden daha fazla mest etti bizi. Gecenin sonu ise yine Tekin usta’ ya bağlandı (burada da bir şubesi var)

Ertesi gün ise hızlı bir kahvaltı ve kumanya alışverişi ile başlıyor. O son alışveriş epey koşturmaca yaratıyor ancak sonrasında limandan demir aldığınız andaki o rahatlama ve özgürlük, gerçek tatilin başladığı hissi anlatılmaz yaşanır.

Böylece ilk koya doğru yola çıktık. İstikamet Akvaryum koyu, diğer adıyla Gökliman. Ege ve Akdeniz sularımızda Akvaryum ismi ile kaç koyumuz var gerçekten merak ediyorum 🙂

Datça’ nın Göcek’ e göre en avantajlı tarafı Göcek kadar yoğun bir tekne trafiği olmadığından en güzel koylara sıkıntısız girebiliyorsunuz. Hava ve dalga durumundan dolayı değişiklik yapılması gerekmedikçe istediğiniz an istediğiniz koyda keyif sizinle.

Bir şehir tatili kadar gün gün sıralayabileceğim bir rutinimiz yok burada 🙂 Ne de olsa bolca yüzmece, dinlenmece ve kafa dağıtmaca. Artık gerçekten otel tatili ve onca kalabalıklar beni ruhen ve fiziken asla dinlendirmiyor. Keşmekeş ve kalabalık şehirde yaşadığımız günlük rutinlerin devamı gibi hissettiriyor. Şimdi aşağıda sırasıyla demir attığımız koyların adını yazıyorum liste halinde ama bazılarının hangisi olduğunu hatırlamıyorum malesef 🙁

Her koy birbirinden güzel. Datça’ da burası da eh dediğiniz hiçbir koy olmuyor. Benim favorim Bencik derken Mustafa Kaptan dedi ki Hurmalıbük’ü bekle. Ve ben kalbimden vuruldum. Datça benim için Hurmalıbük’ tür. O görsel şölen sunan hurma ağaçları, denizin dibi, yeşili, mavisi, ahengi. Beni gerçekten benden aldı. Kalbimi orada bıraktım.

Bencik
Hurmalıbük

Hurmalıbük’ te demir attığımız akşam kendimize beyaz gece ilan ettik-önceden kararlaştırdığımız üzere- ve beyaz giyinerek kendi partimizin ve kyeif anlarının tadını çıkardık. 🙂

Elbet bazı çekimler de yapıldı hani 😉

amerikan servis peçete

(Akvaryum-Gökliman, Dirsekbükü, Büyükada, Selimiye, Akvaryum, Bencik, Hurmalıbük, Aktur, Tuz Adası, Bizim Ev Datça iskelesi- Kargı koyu)

Aşk Adası

Selimiye’ ye vardığımzda bir arkadaşlarımızın da orada olduklarını öğrenince o gece karaya onların yanına çıktık akşam yemeğine. Akşam çok keyifliydi ancak bir dipnot vereyim otellere yakın olduğunuz için sahil şeridinde, Selimiye’ de açıkta demir attığınızda diğer akşamlar kadar ıssız sessiz ve karanlık olmuyor etraf, bilginize.

Mustafa kaptanın enfes balıklarına (deniz suyuyla yıkadığı, içi çıtır dışı yumuşacık) eşi Sibel hanımın çeşit çeşit mezeleri eşlik etti turumuz boyunca.

Bizim Ev Datça

Ve bizi son sabah böyle bir göksel şölenle uğurladı Datça. Ne demişti Zeynep, bir kere gelen hep gelir… Evet geleceğiz Datça…

EDIT:  Geçen yaz yaptığımız bu turdan sonra tadı damağımızda kalınca bu yaz da rotamız Datça oldu. Yine karada 2 gece, denizde 5 gece kaldık. Ve bu kez bir tekne tatilimizi Youtube için vlog çektim. Linki burada. Ama özet bir şekilde sırasıyla koy isimlerini isterseniz de şöyle: 

Tuz Adası (ve ah buradan, çeşitli denizaltı anlarından ve Aşk adasından şahane aksiyon kamerası görüntülerimiz vardı ama malesef bu tatilin azizliğiyle ne yapsak bilgisayara aktaramadık)

Aktur, Hurmalı Bük, Bencik koyu, Aşk (Dişlice) adası, Sığliman, Kamery adası (kiliseli ada), Dirsekbükü, Akvaryum. 

Keyifli seyirler ve gideceklere iyi tatiller…

Yazar

Yorum Yaz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Pin It