Hep dünyanın farklı şehirlerini anlatmayacağım ya, ülkemize dönüyorum. Bu ay Kars ve Sarıkamış’ tayız. Instagram hesabımın sıkı takipçileri bilir ki geçtiğimiz hafta Sarıkamış’ ta ufak bir kayak kaçamağındaydık eşimle beraber. Hal böyle olunca bu ayın gezi yazısı da direk kar, kış, kayak temalı oldu. 

Öncelikle belirtmeliyim ki bu kadar uzun, geniş ve sakin pistler varken senelerce Uludağ ve Kartepe’ de kayak, snowboard değil resmen telesiyej bekçiliği yapmışım. Detaylar az sonra…

Buraya geldiğinizde daha uçakta Türkiye’ nin çatısına geldiğinizi anlıyorsunuz, size yaklaşan kocaman dağların tepeleriyle. Belirtilen rakımı 1750 metre olsa da çoğu yerde 2000 ve 3000 metreyi aşan yükseltilere rastlıyorsunuz. Haliyle bu yükseltideki basınca ve temiz havaya alışmanız birkaç saatinizi alıyor. Peki ya soğuğa?

Çocukluğumda hava raporunu izlerken Erzurum ve Kars civarında -25’C leri gördüğümde gözlerim büyürdü de “biz 5’C’ de İstanbul’ da donuyorken, -25’C nasıl bir soğukluk olabilir” diye düşünürdüm dehşet içinde. Uçaktan inmeden önce nefesimi tuttum ve merdivenlerden kendimi bu dehşet soğuğa bıraktım ki o da ne? Soğuk yok! Hava mı yok? Neden böyle? İşte nem bu kadar ciddi fark yaratıyormuş bize buralarda. 

İlk günümüzü Kars’ ı gezmeye ayırdık. İlk durak: Kars Kalesi. Ne yazık ki uzaktan görmekle yetindik çünkü tepeye çıkan araba yolu buzlandığından geçit vermedi. Kale 1153 yılında Selçuklular tarafından yapılmış ve hala bu dönem mimarisinden izler taşımaktadır. Doğu-batı istikametinde 250 metre, kuzey güney istikametinde de 90 metre uzunluktadır.

Evliya Camisi Ebul Hasani Harakani Türbesi
İranlı Ebul Hasani Anadolu’ ya gelen ilk alperenlerden olarak 11. yüzyılda buranın Türkleşmesine katkıda bulunmuş. Bizans ordusu ile yapılan bir savaşta şehit düşmüştür. Sultan Alparslan 1064’te Kars’ ı fethettikten sonra bu türbeyi yaptırmış, 1579′ da da 3. Murad emriyle yeniden inşa edilmiştir.
Kaşarı ve gravyeri meşhurken alışveriş yapmazsak olmaz değil mi? Her yer peynirci aşağı yukarı tatlar da birbirine yakın ama bizim alışveriş yaptığımız yerleri belirtmek gerekirse Kars’ ta Ariş 2000, Sarıkamış’ ta Alibey; Alibey’ in kaşarı daha bir lezzetli sanki bu da dipnot olsun.

Gravyer ve kaşar tekerleri

Bu da Kars’ ın tulum peyniri. Yeşil kısımlar “göğermiş” dedikleri küflü ve en değerli bölümler. Peynir çok sevsem de yoğun kokulu ve küf özellikli hiçbirini yiyemiyorum maalesef. İlgilisine afiyetler olsun 😉 

İşte has Kars balı. Bizzat üreticisinden dinliyoruz son zamanlardaki skandal bal furyalarını ve gerçek balın asla satılamayacağı komik ucuz fiyatlarının hikayesini. “Bal pahalı bir gıdadır, ucuz görüyorsanız, glikoz yersiniz” diyor Ahmet abi. Doğal beslenmeye karşı çok hassas olduğumdan ben de bir not geçeyim. Bayılıyoruz sahilde pazar kahvaltılarına ya, tipini beğenmediğiniz, kokusu içinize sinmeyen o balları protesto edin, geri yollayın. 

Şehirde çok sayıda Ruslardan kalan yapı var ve karakteristiğini açıkça gösteriyor. Bu bina da Ruslardan kalan bir kilise, sonradan camiye dönüştürülmüş.

E biraz da kayalım.. İkinci gün Sarıkamış’ ta zirveye çıkıyoruz. Bu arada Kars ve Sarıkamış arası 30-40 dakika arabayla. Sarıkamış’ ta benim en ilgimi çeken Bursa’ dan Uludağ’ a çıkmak gibi bir dağa çıkma durumu yok. Sarıkamış zaten yüksek olduğundan direk piste gidiyorsun. Burada şu anda kalabileceğiniz 3 otel var. Toprak, Çamkar ve Dolina. Birkaç tanesi de şu an inşaat aşamasında.

Her seviyeye uygun toplam 9 adet pist var. Kel arazide değil, çam ormanlarıyla örtülü harika bir manzarada telesiyejle çıkıp, doğanın keyfine vara vara aşağı kayıyorsunuz.
Kayarken size eşsiz bir manzara eşlik ediyor.

Yorulduğunuzda şömine karşısında ısınıp sıcacık sahlepinizi ya da sıcak şarabınızı yudumlayabileceğiniz Kristal Cafe var. Bir gün önceden sipariş verirseniz ünlü Kars kazını tadabilirsiniz. Eşim etinin biraz sert olduğunu söylediği için pek denemek istemedim ben.
Neden Kristal Cafe? Çünkü Sarıkamış’ a yağan kar Fransa’ nın ünlü kayak merkezi Courchevel’ e de yağan kristal şeklinde, topaklanmayan yumuşacık, parıl parıl bir kar türü. Eşim söylerken çok anlamlandıramasam da kar taneleri üzerimize tam şu aşağıdaki şekliyle düşünce ne kadar güzel olduklarını anladım.
Sadece şu kar tanelerini görmek için bile gidilebilir.

Bu kütük yapı çok yakında hizmete açılacak olan yeni bir cafe daha.
Yakalandım! Kesin sizin için resim yüklüyorum instagrama 😀

Bu arada bizim gittiğimiz dönem inanılmaz derecede az kar vardı. İstanbul’ un ocak ayında 20’C olduğunu düşünürsek, orada yaşayanların bile şaşırdığı kadar yetersizdi kar. Ama tabi bu kaymaya engel değil 🙂 Sadece ilk kez kaydığım bir pist olduğundan snowboard yerine kayağı tercih ettim.
(sömestr programı yapacaklara önemli not: bir haftadır gelen soğuklarla kar, istenen kalınlığa ulaşmış)

Ertesi gün kayağa çıkmadan önce buradaki Çarın Av Köşkü ya da Katerina’ nın Köşkü olarak bilinen yapıyı ziyaret ediyoruz. 19. yüzyılda Ruslar tarafından yaptırılmış. Baltık mimari tarzında inşa edilen yapıda ahşap, moloz taş, kesme taş ve tuğladan dikdörtgen olarak hiç çivi kullanılmadan bitirilmiş.

Çar II. Nikola ve eşi 1916 yılında burada kaldıklarından böyle adlandırılır.

Bakımsızlıktan şimdi virane olsa da zamanında burada balolar düzenleniyormuş. Eşimin dayısı da burada düzenlenen bazı yemek davetlerine katılmış. Bu kadar yakın zamanda böyle eskiye dayanan bir yapının şimdi bu halde olduğunu görmek üzücü gerçekten. O eski heybetiyle korunsa turizme açılsa ne kadar güzel olur.

Köşkün mutfağının da yer aldığı müştemilat kısmı sağdaki yapı.

Kemerli yüksek tavanlar hakim.

Köşkten biraz ileride Sarıkamış Harekatının şehitliği yer alıyor. Soğuk hava ve donanımsızlık yüzünden 90000 şehit verilen bu harekat Türk tarihimizin en dramatik olaylarındandır.

Kars ve Sarıkamış hem kültürel hem de doğa harikası olarak mutlaka görülmesi gereken yerler. Ya bu yıl ya da önümüzdeki kış için mutlaka rotanızı buraya çevirin derim çünkü burası kristal karlar ülkesi…

Yazar

Yorum Yaz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Pin It