İşim gücüm dekorasyon olsa da boğa burcu olmanın hakkını vererek yemek yemek ve yapmak da bende çok önemli bir yere sahip. Haşa yemek bloggerı olacak kadar bir iddiam yok elbet 🙂 ama çılgınlar gibi saatlerce yemek yapıp birbiri ardına tarifler çıkarabilirim ve hatta kendi kendime reçeteler yaratabilirim. Ta üniversite zamanlarımdan kalma alışkanlığım olan Portakal Ağacı ve yazarı Hatice çoğu zaman da kurtarıcım olmuştur.
Canım sıkıldıkça internette yeni tarifler ve yemek blogları araştırırım. Yine böyle bir sırada keşfettiğim bir adresi tanıştırıyorum size: Cafe Fernando. 5 yıldır yayın hayatında olan, Times’ ın hazırladığı dünyanın en iyi 50 yemek blogu listesine girmiş olan bu olağanüstü blogu ben nasıl olmuş da kaçırabilmişim kendime inanamadım. Dünden beri durmaksızın bu blogdayım.
Yazarın tarzı da kendi yazılarımı anımsattı bana. Eşimin deyimiyle “dünya bir toz bulutuydu diye başlayan” ve bugünlere gelen uzun anlatımlar 🙂 Ne yapalım kısası içime sinmiyor, hakkını vermek istiyorum. Ve neredeyse her cümlede önceki bir yazının linki var. Ondan ona, bir tariften diğerine sıçrıyorsunuz ve internet tarayıcınız bir anda onlarca sekmeyle doluyor. Benim gibi kaçırmış olanlar varsa bu dünya nimeti blogdan mutlaka haberdar olmalı diye sizinle de paylaşmak istedim.
Yemek saatinin yaklaştığı şu dakikalarda hepinize keyifli okuma saatleri diliyorum zira 5 dakika göz atıp çıkabileceğiniz bir blog değil. Herhangi bir fotoğraf koyup kendisinin fotoğraflarına haksızlık etmek istemiyorum o yüzden
siteye buradan ulaşabilirsiniz.